İlginize çok teşekkürler Beğenmenize inanın çok sevindim. Hafta sonuna kadar burada olamayabileceğim için iki bölüm birden yayınlamyay karar verdim. Umarım sizi ben yokken idare eder
Yavaş yavaş okumaya çalışın
Not: MondeM sabırsızlıkla beklediğin bölümü nihayet yayınlıyorum 5. bölümün büyük bir kısmı Hinata'ya ait.
İyi eğlenceler.
Bölüm 5: Asla Pes Etme Kar yağıyordu. Fakat sert ve dondurucu bir fırtına halinde değil; tam tersine usulca, sanki birilerini rahatsız etmekten korkarcasına, hatta garip bir hüzünle tül parçaları gibi yere iniyordu kar taneleri... Konoha’da kışlar çok sert geçmezdi. Ama daha önce köye hiç bu kadar çok kar yağmamıştı.
Herkesin sıcak evinde oturduğu bir akşamüstü ıssız sokaklarda ilerleyen biri dikkat çekiyordu. Güzel bir genç kız sıkı sıkıya sarındığı paltosu ve şalıyla zorlanarak, usul usul ilerlemeye çalışıyor; bembeyaz kar taneleri uzun siyah saçlarına düşüyordu. Genç kız bomboş sokağın ortasında durarak gümüşi gri gözleriyle etrafına bakındı. Usulca esen dondurucu rüzgârla titreyerek ürperdi ve şalına daha sıkı sarındı.
Hinata yorgunluktan ölmek üzereydi. Nefes almakta zorlanıyor ve başı dönüyordu. Kendini Hyuuga konağından içeri atabilirse ona biraz direnç kazandırabilecek, bitkilerden bir karışım hazırlayabilir ve biraz olsun dinlenebilirdi. Ama o kadar çok bitkindi ki gözünün önünü bile seçemiyordu. Zorlukla ilerlemeye çalışırken ayakları birbirine dolanarak dizleri üstüne düştü. Kesik kesik soluyarak doğrulurken zihnini gerisinde bir ses ‘Direnmenin anlamı yok.’ dedi. ‘Biliyorsun o asla geri gelmeyecek.’
‘Gelecek...’ diye itiraz etti genç kız. Kalbi sıkışıyor, soluk alış verişi zorlaşıyordu. ‘Geri gelecek... Ne olursa olsun geri döneceğine söz vermişti. Sözünü tutacak, ona inanıyorum.’
‘Gelmeyecek... Çünkü o öldü. Uzumaki Naruto öldü.’ Ses kendinden emin konuşuyordu. Hinata’nın yüreğinde bir kuşku belirdi.
‘Ah evet...’diye devam etti ses. ‘Görebiliyorum... O ufacık kuşku tohumunun nasıl filizlendiğini görebiliyorum... Evet, kabul et artık o öldü.’
‘Hiç sanmıyorum.’ Hinata solgunlukla gülümsedi. ‘Naruto’yu biraz olsun tanıyorsam onun ölmek için fazlasıyla inatçı olduğunu da biliyorum.’ Yorgun bedeni daha fazla dayanamadı ve karların kapladığı yola yığıldı. Her şey derin bir karanlığa gömülmeden önce Hinata’nın solgun dudaklarından çıkan son fısıltı bir tür dua niteliğindeydi: “Naruto-kun... Ne olursa olsun... Asla pes etme...”
Kar usulca yağmaya devam ediyordu...
...
Sakura dikkatle hastane koridorunu kolaçan etti. Kimseye görünmeden 3 koridoru atlatmayı başarmışlardı. İlk köşeden sola dönebilirlerse kurtulacaklardı. Son kez etrafa bakınarak Naruto’ya eliyle işaret etti ve dönecekleri köşeyi gösterdi. Gizlendikleri yerden çıkıp hızlı adımlarla yürümeye başladılar.
Köşeyi döndükten sonra Sakura sol sıradaki 3. kapının önünde durdu. “İşte geldik, kendini hazırlamaya çalış ve sessiz ol.” Usulca kapıyı açtı.
Oda, sevimsiz hastane havasını saymazsanız oldukça güzeldi. Parlak gün ışığını içeri davet eden kocaman bir penceresi vardı. Pencerenin biraz uzağında oksijen tüpü, kalp ritim cihazı ve diğer aletlere bağlı halde hayata tutunmaya çalışan Hinata’nın uzandığı yatak duruyordu.
Naruto hemen onun sol yanına ilişirken Sakura ayakucuna asılmış hasta takip çizelgesini eline aldı. “...Gece yarısına doğru chakra seviyesi %10’un altına indiği için bilinç kaybı başlamış... Çabuk olmalıyız.”
“Ne kadar zamanı var?”
Sakura monitörlerden birini inceledi. “Böyle giderse dört günden daha az.”
Naruto’nun yüreğinde kunai yarasına benzer bir acıyla Hinata’ya baktı. Güzel yüzü solmuş saçları cansızlaşmıştı. Zorlukla aldığı soluklar gitgide yavaşlıyordu. Bu haliyle solan bir çiçeğe benziyordu. Kendi ellerine baktı. Onu kurtarmak zorundaydı. Ne pahasına olursa olsun...
Pelerinini çözüp kenara attı. Ceketini ve eldivenlerini çıkarırken Sakura “Ne yapmaya çalışıyorsun sen?” diye sordu.
Genç ninjanın üzerinde yakası bağcıklı, kolsuz bir tişört vardı. “İçeriye kimsenin girmesine izin verme.” dedi. “Ne olursa olsun aramızdaki bağlantının kopmaması gerekiyor.” Sağ kolunu Hinata’nın omuzlarının altından geçirerek onu hafifçe kaldırdı. Sol eliyle Hinata’nın solgun elini avucuna aldı ve gözlerini sımsıkı kapatarak yoğunlaşmaya çalıştı. İşe yaraması gerekiyordu. Sevdiği insanlardan birini daha kaybetmeye niyeti yoktu.
Gözlerini yeniden açtığında etrafındaki sonsuz boşluğun aradığı yer olup olmadığını merak etti. Hinata’yı bulması gerekiyordu ama nasıl? Zaman daralıyordu, kahretsin! “Hinata!” diye olanca gücüyle bağırdı.
Arkasından gelen tanıdık alaycı kahkahayı duyunca dehşet içinde döndü ve yılların kâbusu adeta yeniden başladı.
Kızıl kabarcıklardan oluşmuş sivri bir surat, iğrenç bir sırıtış ve parlak kızıl renkte tam 9 kuyruk... Kyuubi tüm heybetiyle karşısındaydı ve Hinata’nın ruhunu esir almıştı.
Bölüm 6: Teke Tek ve Ölümüne... 9 kuyruklu şeytan tüm dişlerini sergileyen bir sırıtışla “Yeniden karşılaştık çocuk.” dedi. “Etkilendim. Oradan tek başına nasıl sağ çıktın?”
Naruto sakin görünmek için sahip olduğu tüm iradeyi kullanıyordu fakat yine de içinde kaynayan öfkeyi sakinleştiremiyordu. Ondan kurtulduğunu düşünmekle aptallık etmişti. Ve şimdi bunun bedelini ona yakın birinin canıyla ödemeye hazırlanıyordu. Tüm vücudu sinirden kasılmaya başlamıştı. Zorlukla sakinleştirdiği sesiyle “Yetenek.” dedi. “Peki ya sen nasıl çıktın?”
“Çuvallayan beceriksizce bir plan sayesinde...”diye yanıtladı Kyuubi. Naruto şaşkınlıkla bir an için öfkesini unuttu. 4 Kuyruklu Kyuubi formundan sonrasını hatırlayamıyordu ama Kyuubi tam olarak biliyor olmalıydı.
Şeytan tilki kendi küçük zaferinden gurur duyuyordu. “Beni alt edebileceğinizi mi sandınız? Planınız işlemedi. Bunu da sana borçluyum tabii. Açıkçası onun Kaderin Çocuğu olduğunu anladığımda epey endişelenmiştim. Ama her ne kadar inkâr etse de sonuçta o bir insandı ve her insanın bir zayıf noktası vardı... Her neyse sonunda beni yanıltmayarak o inanılmaz yeteneğini sergiledin ve onun zayıf noktasını çıkarmayı başardın. Aranızda geçen o dramatik konuşma gerçekten çok etkileyiciydi...” Genç ninjanın afallamış yüzüne baktı ve bulmacayı çözdü. “Ah, demek hatırlamıyorsun? Tıpkı yarattığın ve yaşattığın diğer hezimetler gibi...”
“Ne demek istiyorsun? Anlat, bilmek istiyorum.”
“Gerek yok. Ölülerin bilgiye ihtiyacı olmaz... Ödeşme zamanı çocuk. Onu, Kaderin Çocuğu’nu öldürdüm, şimdi sıra sende. Seni öldürdükten sonra bedenin yaşayanların dünyasında boş bir kabuk olarak kalacak. Beş para etmez bir et çuvalı haline geleceksin. Kıza gelince...” Arkasında, bileklerinden zincirli halde asılı duran zavallı Hinata’ya döndü. “Onun Chakra rezervini sonuna kadar tükettikten sonra yeniden özgür kalmama yetecek güce kavuşmuş olacağım. Az, ama hiç yoktan iyidir.” Sivri pençeli parmağıyla çenesinden tutup kızın cansız başını kaldırdı. “Onun yok oluşu, benim özgürlüğüme giden anahtar olacak.”
“Tek bir soru.” dedi Naruto “Neden başka biri değil de o?”
“Basit: Kurtulduğum sırada çok zayıftım, bir beden bulmam gerekiyordu. Ve onu buldum. Benim chakramdan çok minik bir parça taşıyan biri.”
“O senin chakrana sahip olamaz. Chakranın bedeninde olması mümkün değil.”
“Mümkün. Hatta ona chakrayı kendin verdin.”
“Ne?”
“Evet, dönüştüğün sırada seni kurtarabilmek için kendine getirmeye çalışırken chakranın küçük bir kısmı onun bedenine transfer olmuştu... Beni özgürlüğüme kavuşturan kişinin, düşmanımın hayatını kurtarmış, onun için özel biri olması da ilginç bir tesadüf... İnsanoğlu duygularına fazla düşkün bir ırk... Bir takım bağlılıklar uğruna kendilerini mahvetme konusunda anlaşılmaz bir saplantıları var. Eminim hayatını borçlu olduğun bu insana silah çekemeyeceksin.” Pençelerinden birini kaldırıp bağırdı. “Ödeşme zamanı!”
Kyuubi darbeyi indirmek üzereyken siyah-mor karışımı renkte chakrayla kaplı bir pençe onu durdurdu. “Hiç sanmıyorum.” Naruto nefret dolu gözlerini Kyuubi’ye dikmişti. Bakışlarında kararlılık ve soğukkanlılığın kusursuz karışımı vardı. “Doğru, ona asla el kaldıramam...” Naruto birden yok oldu ve Kyuubi’nin ardında beliriverdi. “...Ama büyük bir zevkle canına okuyabilirim.” Pençesini hızla savurarak yaratığın sırtında bir yarık açtı. “Aaaah! Seni küçük...”
“Oradan nasıl sağ çıktığımı öğrenmek ister misin?” Naruto aniden yaratığın önünde belirdi. Siyah-mor chakra içeri çekilirken Naruto pençesini yaratığın alnına koydu ve öteki eliyle mührü oluşturdu.
“N-Neler oluyor?” Kyuubi’yi oluşturan kızıl chakra genç ninjanın canavarın alnına koyduğu elinden bedenine doğru akıyordu.
“Chakranı kendi bedenime hapsediyorum.” Elini Kyuubi’den geride kalan şeyden çekti. “Sanırım Yondaime benden bunu istiyordu.” dedi. “Seni yok etmemi istiyordu.” Ayaklarının dibindeki zavallı yaratığa bakarak “Acınacak haldesin.” dedi. “Hayatımın her anını cehenneme çevirdin. Bunu belki affedebilirdim. Ama sevdiklerime zarar verme hatasını yaptın ve bu da seni sonuna götürdü. Artık kimseye zarar veremeyeceksin.” Umursamazca yaratığın yanından ayrılıp genç kızın yanına gitti. Onu bağlayan zincirleri kesmek için ellerini kaldırmıştı ki Kyuubi “Peki ya şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. “Elindeki muazzam güçle ne yapacaksın? Yeni Shinobi dünyasına mı hükmedeceksin?”
Naruto Hinata’nın güzel yüzüne baktı. “Hayır.” dedi. Sesi kendinden emindi. “Ben dünyayı istemiyorum. Sadece onun bir parçası olmak istiyorum... Pain haklıydı. Shinobilerin yarattığı dünya bazı şeyleri anlayabilmek için henüz çok genç. Büyüyebilmesi içinse barış ve sevgiye ihtiyacı var. Yeteri kadar acı çekti zaten.” Umursamazca omuz silkti. “Sanırım kendi kendine idare edebilir.”
“Öyle olsun... Elveda çocuk.” Naruto arkasını dönüp onun yok oluşunu izlemedi. Sadece soluk verir gibi bir ses duydu. Hinata’nın yüzüne son kez baktı ve tek vuruşta onu tutan zincirleri kesti.
Kalp ritim cihazının kulak tırmalayıcı tiz sesi sonunda normale döndüğünde Naruto gözlerini açtı. Kâbus bitmişti. Başını kaldırıp Sakura’ya baktığında onun ağzı açık halde ikisini izlediğini gördü. “N-Neler oldu?”
Genç ninja Hinata’yı nazikçe yastığına bırakırken “Durumu iyi.” diye yanıtladı. “Onu kurtarmayı başardım.” Başını kaldırıp takım arkadaşına döndü. “O iyi değil mi?”
Sakura monitörlere göz gezdirerek “Evet.” diye yanıtladı memnuniyetle. “Kurtuldu. Ama halen çok bitkin durumda. Kendini toplamak için biraz zamana ihtiyacı olacak. Dinlenmesi gerekiyor.” Takım arkadaşına dönerek tereddütle “Gidip Tsunade-sama’yı bulmam gerekiyor.”dedi. “Onu sana emanet edebilirim değil mi?”
“Merak etme. Ona dikkat ederim.”
Sakura odadan çıkıp kapıyı arkasından kapatırken yüzündeki sahte endişe ifadesi yerini gülümsemeye bıraktı. Tahminine göre Hinata gözlerini açmak üzereydi ve ikisinin yalnız kalması gerekiyordu. Derin bir iç çekerek başını kaldırdı. Sabah kalktığında bir daha hiçbir şeyin eskisi olamayacağını düşünüyordu ama gördüklerinden sonra bunun olacağına gerçekten inanmaya başlamıştı. Koridorda yürümeye başladı.
Naruto Kyuubi’nin sözlerini düşündü. Anladığı kadarıyla Kyuubi sorun yaratmış ve onu alt edebilmek için de Pein’le bir plan hazırlamışlardı. Ama plan başarısız olmuştu. Peki niye? Kaşlarını çatarak içinden küfretti. Kyuubi’nin ilip de kendisinin hatırlayamadığı şey neydi? Her şey kalın bir sis tabakasını ardında saklıydı. Ne yapıp edip öğrenmesi gerekiyordu. Hayatına yeniden devam edebilmesi için o boşlukta neler olduğunu öğrenmeye ihtiyacı vardı.
Hinata’nın inlemesiyle sorularını bir kenara itip dikkatini ona verdi. “Hinata-chan iyi misin? Beni duyabiliyor musun?” Gözlerini önüne gelen bir tutam saçı geri itti.
Gümüşi gri kocaman gözler usulca açılırken gün ışığına alışmaya çalışıyorlardı. Hinata bir süre boyunca anlamsız bakışlarla genç ninjaya baktıktan sonra zayıf titrek bir sesle “Naruto-kun?” diyebildi.
Naruto sırıtarak “Günaydın.” diye karşılık verdi. “Oldukça uzun süredir uyuduğunu söylediler. Uyanma zamanı gelmişti.”
“Naruto-kun.” Hinata’nın gözlerinin kenarında iki damla yaş gümüş gibi parlıyordu. “Geri... Döndün. Neden bu kadar uzun sürdü?”
Genç ninja suçlulukla gözlerini ondan kaçırdı. “Geç kaldığım için üzgünüm. Halletmem gereken bazı işler vardı.” Suçlu bir ifadeyle saçlarını karıştırdı.
Hinata bitkinlikle gülümseyerek elini genç ninjanın yanağına koydu. “Önemli değil... Geleceğini... Biliyordum.” Bakışları donuklaştı ve eli havada zarif bir kavis çizerek yastığın üstüne düştü. Bitkinlikten bayılmıştı.
Naruto minik eli nazikçe Hinata’nın karnının üstüne yerleştirerek üstünü örttü. Tam o sırada kapı açıldı ve içeri Sakura’yla birlikte Tsunade-sama girdi: “Neler oluyor? Hinata...” Yatağın kenarına ilişmiş Naruto’yu fark etti. “Naruto?”
Genç ninja ayağa kalkarak “Endişelenmeyin durumu iyi.” diye yanıtladı. “Bilinci açık, az önce benimle konuştu ve şu an uyuyor.” Sağlam adımlarla gelip Tsunade-samanın önünde durdu ve saygıyla eğildi: “Sizi yeniden gördüğüme sevindim Godaime-sama.”
Tsunade önünde heyula gibi dikilen genç adama bakarak “Ne zaman döndün?” diye sordu.
“Bu sabah. Kimseyi şoke etmemek için Sakura-chan’ın evine gittim. Beni oldukça iyi karşıladı. Oldukça uzun bir yolculuktu ve anlatmam geren çok fazla şey olduğunun farkındayım. Ama şu an inanın çok yorgunum. Söz veriyorum en kısa zamanda size her şeyi anlatacağım. Hem sormak istediğim birkaç şey de var.”
“Öyle olsun. Seni en kısa zamanda odamda görmek istiyorum.” Gitmek üzereyken durup Naruto’ya uzun uzun baktı. Bakışlarında şaşkınlık, gurur ve hüzün vardı. “Naruto.”
“Evet?”
“Geri döndüğün iyi oldu.” Tsunade kapıdan çıktı.